12. Üreme Sağlığı ve İnfertilite Kongresi'nde: En Az 3 Çocuk Çağrısı

27 ülkeden 100’den fazla yabancı katılımcı, toplam 800’den fazla katılımcıyla gerçekleştirilen kongrede; “Bir Kadının Üreme Sağlığı Genel Sağlığıyla Bağlantılı Mıdır?, Transfer Edilecek Doğru Embriyo Nasıl Seçilir?, Tüp Bebek Başarısını Artırma Arayışında Teknoloji Ve Biyoloji, AI (Yapay Zeka) İle Embriyo Seçimi, Üreme Genetiğinde Yeni Teknolojiler, Doğurganlığın Korunmasının Psikolojik Önemi” gibi önemli konu başlıkları her yönüyle tartışılıp, güncel veriler sunuldu.

                                                                                                        

"Dünyada Büyük Bir Ürememe Problemi Var"

Prof. Dr. Ata, Belek Turizm Merkezi'ndeki bir otelde gerçekleştirilen 12. Üreme Sağlığı ve İnfertilite Kongresi (TSRM 2024) kapsamında düzenlenen basın toplantısında, dünyanın önünde büyük bir ürememe probleminin olduğunu belirtti.
Türkiye'deki doğurganlık hızının kaydedildiğinden bu yana en düşük rakamlarda olduğuna dikkati çeken Ata, "Gerçekten 3 çocuk yapılmadığı sürece nüfuslar küçülüyor, yaşlanıyor ve sistemlerin dönmesi olanaksız hale geliyor. O sebeple bunun nedenlerini bulup bununla ilgili farkındalık yaratmak istiyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

"Her 6 İnsandan 1'i Kısırlık Problemi Yaşıyor"

Nüfus probleminin çözmenin yolunun bilimsel gelişmeler, tüp bebekteki ilerlemeler olmadığına işaret eden Ata, "İnsanların doğal yollarla dahil daha çok üremesini sağlamamız gerekiyor. 'İnsanlar niye üremiyor?' diye bakıldığında şehir hayatında çocukların kırsal hayata göre zenginlik değil de maddi yük olmaları ailelere. Bu maliyet nedeniyle insanlar daha az çocuk yapıyor. Ekonomik endişeler ve gelecek belirsizliği görmeleri nedeniyle insanlar çocuk yapmıyorlar." diye konuştu.

 

 

 

Güney Kore'de çocuk başına 75 bin dolarlık vergi indirimi, tedavi karşılama gibi destekler vermesine rağmen çocuk yapma oranlarının yükselmediğinin altını çizen Ata, "Finlandiya 1,5 yıla kadar babalık izni vermesine rağmen yine yükselmiyor. İsteyerek çocuk yapmayan insanları üremeye ikna etmek için tıbben yapabileceğiniz bir şey yok. Biz çocuk yapmak isteyip de yapamayan gruba karşı çalışmalar yapıyoruz. Her 6 insandan 1'si kısırlık problemi yaşıyor. Bu insanlara yardımcı olunabilirse üreme hızını arttırabiliriz. Çocuk sahibi olmak isteyenlere 3 çocuk yapmasının teşvik edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Demografik yapının korunması için bu objektif bir gerçek." ifadelerini kullandı.

Ata, ilk çocuk gibi ikinci ve üçüncü çocuklar için de devletin destek vermesi gerektiğini kaydetti. Tüp bebek tedavisi sırasında verilen hormonların kadınlarda kalıcı bir etkisinin bulunmadığına işaret eden Ata, hormon tedavisinin kanser riskini arttırmadığını gösteren bilimsel çalışma olduğunu dile getirdi.

"Çocuk Sahibi Olana Kadar Devlet desteği Devam Etmeli"

Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM Yönetim Kurulu Üyesi Doç.Dr. Yunus Aydın, Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin mevcut durumu ve üremenin devamlılığının sağlanması konusunda önerilerde bulundu. En az üç çocuk hedefinin gerçekleştirilmesi konusunda tüp bebek yapmak isteyen çiftlere sınırlamaların kaldırılması gerektiğine dikkat çeken Doç.Dr. Yunus Aydın, şu açıklamalara yer verdi: "Devletin desteklediği 40 yaşın altında en az üç yıllık evli, daha öncesinde aşılama tedavilerle gebe kalamamış çiftlere devlet şu an tüp bebek desteği vermekte. Bu kısıtlama bazı çiftleri daha hızlı gebeliğe ulaşması gereken çiftlerin gecikmesine neden olmaktadır.

 

 O yüzden bizim birinci önerimiz bu tarz kısıtlamaların kaldırılmasıdır. İkinci önerimiz, gerek tüp bebek gerek normal yollarla çocuk sahibi olunabildikten sonra devlet destek kapsamından çıkarmaktadır. Yani ikinci veya üçüncü çocuk devlet desteği kapsamında yapılamamaktadır. Sonuçta bizim de önerimiz en az iki veya üç çocuk olduğu için birinci çocuktan sonrada hatta üçüncü çocukta da devlet desteğinin tüp bebek tedavileri için devam etmesi ya da bu desteğin belli oranlarda azaltılarak gidilmesi olabilir.

Üçüncü konu ise özellikle çocuk sahibi olamayan çiftler, ileri yaş gruplar, 35 yaşın üzerindeki çiftler. Ve bu gruplarda doğal yolla veya tüp bebekle çocuk sahibi olabilme oranı daha düşük olabilmektedir. Bu gruplarda sadece bir kere ya da sadece iki kere, şu an devlet en fazla 3 hak tanımakta. Özellikle ihtiyacı olan ileri yaş çiftlerde bu tarz sınırlamanın kaldırılması, gerekirse de bir çocuk sahibi olana kadar desteğin devam ettirilmesini önermekteyiz."

"Evlilikler ve Çocuk Sahibi Olmak Giderek Öteleniyor"

Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği-TSRM Yönetim Kurulu Üyesi Doç.Dr. Erhan Şimşek: Doğurmaya aday anne adaylarının hepsinin evli olmadığını, belli yaş üzerinde olduklarını gerek sosyal gerek eğitim gerek kariyer planları çerçevesinde çok kadının evliliği ve gebeliği ötelediğini kaydetti. "Son 20 yılda da Türkiye’de ilk çocuk sahibi olma yaşı 27’li 28’li yaşlara dayanmış durumda ve büyükşehirlerde bu 29 ve üstüne çıkmış durumda. Dolayısıyla evlilikler ve çocuk sahibi olmak giderek daha da öteleniyor" diye konuşan Doç.Dr. Erhan Şimşek sözlerine şöyle devam etti: "İlerideki çocukları planlamak, yumurtaları kalmadığında onlara gebelik şansı verebilmek için son 10 yılda Türkiye'de yumurta dondurma seçeneği var.

 

 

 10 yıldır Sağlık Bakanlığı'nın bu konuda teşviki var. Ama bu da biraz önceki belli hastalarda olduğu gibi çeşitli kısıtlamalara bağlı. Azalmış yumurtaları olan hastaların dondurması birinci problem! Çünkü, devlet politikaları bir hastanın yumurtayı serbestçe dondurmasını, azalmış yumurtası varsa önceliklendirmeye programlamış. Halbuki biz biliyoruz ki, bir kadının 38-40 yaşında zaten yumurtaları azaldığında yumurta dondurmaya geldiği zaman başarısı düşük oluyor. Zaten az sayıda yumurta donduruyorsunuz ve dolayısıyla gebe kalma oranı da düşük oluyor. Bu nedenle, sağlanan bu hakkın genişletilmesi, bu kadınlar için daha ileride çocuk sahibi olma ve ailelerini tamamlama anlamında çok büyük avantaj sağlayacaktır.

"Yumurta Dondurma Maliyetli Bir İştir"

Bir diğer nokta da yumurta dondurma, tüp bebek maliyetleri gibi ciddi maliyetli bir iştir ve maalesef her kadının evrensel buna erişimi, bu tedavilerin çok büyük kısmının merkezlerde hasta tarafından karşılanmasını gerektirmektedir. Ve hastanın karşılaması da ciddi bir maddi imkan ve yük getirmektedir. Bunu belki global olarak belli şartlar dahilinde çoğu kadının faydalanabileceği şekle getirmek, o kadınların ileriki yıllarda doğurma isteğini, ailelerini tamamlama çabalarını gerçekleştirmelerinin önünü açacaktır.”